Bir soluktur yanmış nefes,çektikçe içine yanıkları
işler saklananda
Köşebaşlarında hep kestane satanlar, siyahları sana
pay eden amcalar
Soğumuş avuçlarından
düşegelen mısır patlakları, sokakta ki karmaşa
Ara’da Tuğrul’un
yaptığı dövme sanatı,
Acıyı vücüduna hapseden
sevgilimin ‘Cam mı kırıldı ’diye
sorgulayan bakışı,
Annemin ‘Atlama oradan
düşersin’ cümlesi,
Köşebaşlarında hep bir
birikmişlik,dolmuş bir otobüsün son yolcuları.
Hatırlıyorum solgun gülüşleri,yağmurda
sırılsıklam kalan insan yüzlerini,
Zillere Basıp Kaçabilirsiniz! |
Üşümeye meyilli avuçları,
fazlasına gücü kalmamış yetinmezliği
Tuğrul’un Ara’dan çıkamayışını, isyanlarımızı
Annemin düşüşümü seyre dalışını,
Dudaklarından bağrış kopan sevdiğim adamın dövmesine son bakışını,
Kedilerin miyavlayıp ayak-uçlarımda dolaşan
patilerini, riyakar bir rakı balığı..
Köşebaşlarında hep kurumuş bir koku, leşi andıran
bir boynuz kalıntısı
Baktığında nefsini müdaafa edemediğin adaletin söven
hükmü içinde
Hatırlıyorum yaşamak neydi , sana nah demesi gibi
bir şey.
Omuzlarımda kalan ceketin süzülüp gidişi var ya
En çok o acıttı , öyle bir ceket nasıl giderdi
omuzdan
Hatırlıyorum gidişi, düşüşü ,yakarışı,
Kendini yakmış bir arayışı, aramayı,
Ara…Yarım kalanı, boğazına tünel kazanın molasını..
Köşebaşları artık yalnız, kirlenmiş siyah ceket içinde
Camları kırık, tepetaklak kalan gazların esirinde
Hatırlıyorum sevgili, dudaklara oturmuş geç
kalmayı..
Bir daha yetmemeyi , eksilmiş bir parça olmayı..
Yetişememeyi , hep kaçırmayı Ara’daki yaşamı..
Capella.. (Apartman Dergisi/ Mart Sayısı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder