26 Eylül 2015 Cumartesi

Akrep

Çelimsiz ve çirkin bedeni sinirlerini daha da arttırıyordu.Tüylerinin ardından sarınıp yüzünü göstermek istemiyordu.Gerçi onu görenler kaçıp gitmekte veya soluğu koca bir terliği suratına fırlatmakta buluyordu.Bu işe bir son vermeliydi,artık daha fazla katlanamıyordu.Zaman kavramı kendisi için ifadesizdi.Suratı,bedeni ve saklamakta olduğu zehri zamana aykırıydı.Ne kadar süredir gizliydi veya kaç saattir o yorganın üstünde yatıyordu bilmiyordu.Tek bildiği şey sinirini birilerinden çıkarması gerektiğiydi.Gelen geçen kimse yoktu.

Hızlı bir şekilde yataktan indi ve etrafı dolaşmaya başladı.Bahçeye çıktı ve arkadaşlarının yanına gitti.Arkadaşları ise kendi uğraşlarıyla meşgulken yine kabuğuna çekilip odaya saptı.Mutfakta biraz dolandı ve suyun şırıltısını duydu.Birileri eve gelmiş olacaktı.Ardından kapı sesi işitti ve hareketsiz bir şekilde kaldı.Dünyada bu kadar mutlu insanlar da var mıydı?Öyle bir gülüştü ki,sesi kulaklarında çın etti ve o sese iyice uyuz oldu.Resmen kahkakaları dört yanı sarmıştı.Siniri arttı,iğnesini çıkarmak istedi.Sonunda teslim olacağı o bedeni bulmuştu.Salona doğru adımlarını ilerleten bedeni takip etmeye başladı.Onu kimsenin görmemesi gerekti,saklanacak bir yer aradı.Bakındı sağa sola ve buldu.Nihayet sol köşeye kendini usulca yanaştırdı.Üç kişilerdi ama gözü o kahkaha edeni tutmuştu.Sürekli onu inceliyordu.Konuşurken elini kolunu havaya kaldırıyordu ve kocaman ayakları vardı.Korkmakta haklıydı,kendini gösterse sağ olma olasılığı bile olmazdı.Giydiği terliğe bakılırsa bebek mezarı denilebilirdi.Bir telefon sesi işitti.Zıııııırrrrr zııııııırrrrrrr!!!Birkaç kez çaldı.Telefonu duyan beden ayağa kalktı ve masaya doğru koşmaya başladı.Telefonu açtı ve biriyle konuştu.Sevgilisi olmalı,hesap soruyordu nerede olduğuna dair.Tam kavga edeceklerini düşünürken olay tatlıya bağlandı ve genç beden yine gülümsemeye başladı.Bu sefer de onu ne kadar çok sevdiğinden söz edip,hayallerini anlatıyordu.Bizim çirkin iyice sinirlendi ve planını iki saniyede kafasında kurup atağa geçti.



Telefon kapandı.Genç beden telefonu masaya koydu ve yamuk duran masayı düzeltmeye çalıştı.O sırada gözlerinin karardığını hissetti.Sol avcunda müthiş bir acı vardı.Gözleri yeri seyrederken kaçan bir akrebi gördü.Bizim çirkin mutluluktan kaçmayı unutmuş genç bedenin gözlerine bakıyordu.Boş bulunan akrebin kafasına bebek mezarı terlikleri  inmiş,onun ölümüne sebep olmuştu.
Zaman kavranamadığında sonuçlar oldukça acı..

Capella

1 Eylül 2015 Salı

İki Mum

Bir eylül akşamı için fazla yağmurlu kaldı gözleri.Kalanların yoksunluklarına,gidenlerin var ettiklerine ihanet etti.Kontrolü elde tutmak oldukça zorken boğazında düğüm olan hıçkırıkları hangi mutluluk yok edebilir ki!Mutluluk neydi sahi?Sahip olmak için hak etmek mi gerekir?Ya sen hak ettiğin o yolda sevdiğin öne geçsin diye ayağını taşa çarptıysan?Sinsiydi bu bizim eylül,belli etmez hüküm giydiği kelimeleri.Tutar ve patlatır aynaya küskünlüğünü.Patlatır rimellerini sol köşesinden ve göğsü nefesini kesmeye başlar.Oysa sigarayı da çok çekmemişti içine.Bir yalandı,sevmezdi sigarayı.Sevdiği şey dudaklarına nükseden isminin nefesine dalışı.

'Bazı kelimeler vardır Eylül',dedi adam.Söylenmesi mümkün olmayan ve hiçbir zaman o kişiye ulaşamayan.Bir daha asla göremeyeceğin insanlar vardır.Bir daha hiç geçemeyeceğin sokaklar.Bir daha asla tadamayacağın beyazlığın o masum hali ve bir daha hissetmesi olasılıksız çıplak ayaklar.Mavi mürekkep vardır ellerine bulaşan ve döne döne kanını zehirleyen.Akıttığı kandan kendine bir eser sunan ve sımsıkı tuttuğunu zannettiği boş kollar..Kolları birbirinden ayırmak oldukça zordur kişi aynı olunca.Hangi sen?Hangisi katilim?Söyle bana Eylül hangisi gözlerinin kaldırımlara dalışı?

Eylülün ayazı da fazla savurur saçlarını ve bir anda yine maviye çalar gözleri.Yaş dolar,yaşla doldurmaya başlar.Oysa gözlerine muhtaç kılınan tüm bedenleri sevgiye boğmuştu.İşi bu,iyiliği aşkla boğmak.Sevgide boğulmak var mı?Var ya da yok her ne boksa.Eylülün boka bulaştığı 10 parmağı var.

İnce sızılarının incelikleri çizik oluşturunca daha fazla savurgan oluyormuş insan.!Derdinden başka tasası olmayan,çantasını yerden kaldırıp dert görünce trenlere aktaran ve yol boyunca müziğini açıp orta parmağını kaldıran hileli bir mürekkep.Bu durum şuna benzeyebilir;bardağın şekli kırılınca aynı kalmaz güzelim.İlk güzelliğini görmek istersin ama kırıkları batıp durur gözüne,sende vazgeçersin onu eskisi gibi sevmekten.Eskisi gibi..Sonra bir bakmışsın Kız Kulesinden sana nanik yapan biri var.Al sana savurganlığın dibi.Sen sevmek için direnirken o sana nanik der.Bu ne cüret diye avazın çıktığı kadar bağırırsın.Fakat zihin bir yanıltmadır sen görmek istemedikçe yanılırsın.Ve tıpkı o çok sevdiğin kişiyi sevmekten vazgeçmeden kötü yanlarını görememek gibi.Sen sevmeyince nanikleri görmek öyle kolay ki..Peki ya sevsen?O zaman göremezsin avazı çıkan ve küfreden o insanı.
                            Her şey koşulsuzca sevip,sevip,sevip sevişmekten geçiyor.

Ufak bir pastayı göze sokmak gerekmez.Onu sadece avuç-(içine)koysan da anlam katar,mumu söndürür gökyüzü.Ardından saymaya başlar düğümleri ve teker teker açar yağmur boğulmakta olan boğazı.Pastanı kesip mumu söndürürsün.Bu sefer de dilek tutmayı unutmuşsundur.Başka bir mum vermezler.
                                              Al bu da sana hayatın nanik yapma şekli
                                                               gününkutluolsun
Capella..