13 Ağustos 2016 Cumartesi

Veda Busesi

Her zamanki sandalyeme oturmuş çayımı yudumluyorum. Ağzıma gelen acı tat içimin sızısını unutturmalı diyorum, dediğime ben bile inanmıyorum.  Kalbim ve çayım savaşırcasına kendilerini gösteriyor. Kalbim anlattıkça onu, diline geldikçe kelimeler çayımın demi artıp midemi yakmaya başlıyor.  Acıdan ellerimi avuçlarıma bastırıp, gözlerimi havaya kaldırıyorum. Sanki kirpiklerim göğe yaklaşınca gözyaşlarım ertelenir zannediyorum. Hadi diyorum yine ,şairlerden bir mısra, durma göğe bakalım. Bir kum tanesi yüzüme çarpıyor kumsalda.. Tamda hayalini kurduğumuz yerde tek başıma oluşumu alkışlıyorum.
Ben geldim, sen yoksun.
Ben hep  geldim zaten ama sen kafana esince yoksun diyorum..

İnanmak  istemeyen gözlere gerçeği sersen ne çare ? O hâlâ  sahte bir yakarışın içinde. Tüm dünya haykırsa yanlışsın diye, eline batan dikenin derdinde. Bakmayana  gülü yaşatamazsın ki, sana dikenlerinden bahseder durur. Oysa bilse güller dikenleriyle bir olur, bir görse, görebilse o gül sana en güzel yapraklarını savurur. Şimdi siz neyden bahsettiğimi bilmezsiniz. Kısaca söylüyorum; içime attıklarımın canı kurudu. Artık nefes alamıyorlar ve konuşmaya ihtiyaçları var.
Düşmeye başladı sessizliğim gözlerimden. Birer birer nüksediyor vaad edilenler.

Kum taneleri saçlarımı dağıtıp nasıl tek başınalığımı hatırlatıyorsa bana, bende ona yüreğime sakladığım adamı anlatıyorum. Bir nevi dertleşiyoruz. Gerçi kumlar bile kızgın adama, birazdan havalanıp alaborada sevdiğimi yok edecekler. Aman durun diyorum, sakın esmeyin. Nefretim onu sevmeme engel değil. Hem zaten şu dünyada onu sevmeme engel olan hiçbir şey yok. Anlamıyorsun ki, düşe düşe seviyorum ben onu. Kırılıp parçalanıncada seviyorum. Vazgeçemem ki, neden vazgeçecekmişim ? Ufak bir acıda bırakılıp gidilir mi? Bize yakışır mı hiç? Herkes üstüne bir beden büyük yükler hapseder, ara sıra utanır kendinden diye söylentiler kulağıma çarpsa da ben onu sevmemeyi kendime yakıştıramıyorum.

Bir adam var, benim fırtınam.. düştüğüm yerde açan menekşe, dünümde hafızama kazınan, bugünümü ele alan.. Gündüzüm, zamanım, benliğim. O benim miladım. Hani insan onsuz olamam der Ya, öyle işte. Benimki olamamak değil, hep dediğin gibi, şımarıklık ! Onsuz olmam.

Bir adam var, diri diri mezara gömer insanı ama bir hali var ki bin kere ölsen bin kere dirilten. Böyle tatlı oyunları seven, sen onu bulamazsan sana küsen. Kirpiklerini kapatınca arasına kilit ören, kendini göstermeyen, aksi.. Ama açtığı zaman dünyaları kalbine eken.. Aynı anda cenneti ve cehennemî yaşatan birini daha tanımadım. O benim aradaki tüm tonlarım. Sessizligimin ortasına dalan pusum, sevincimin köşesine oturan azgın gülüşüm, gözyaşımın içine dizilen kar tanelerim.

Bir adam var işte. Bulutları önüne dizip onlarla oynamana müsade eden  fakat tek yanlışında bulutunu silip seni ateşe atabilen.. öyle bir adam işte. Gel de sevme. İnsan o varken, payına düşeni yaşamak istiyor. Onun payı senden düştüğünde felak sana göz kırpıyor .

Masadaki çayın acılığı hiç bitmiyor. Anlayacağın yokluk insana hep bitmeyen acı bırakıyor. Sanki dudaklarında onun tadı yerine giderken bıraktığı hoşçakal cümlesi kalıyor . Sen eşlik edemiyorsun, etsen gidecek senden. O sebeple dudaklarına bir veda mühürlüyorsun, hiç gitmemek üzere.

Capella.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder