Felaketin içime doğru gelmeye başladığını biliyordum. Birkaç
an önce, kalbimdeki çatlaklardan su sızıntısı şuana doğru harekete geçmekteydi.
Sanki içim ‘’evet, birazdan bir terslik olacak ve yine bundan sorumlu sen
tutulacaksın’’ diyordu. Ah ne hoş. ! Sorumluluk
omuzlara inen ağır bir yük değil , beraberinde ‘ileride hata yapamazsın’
güvencesi vermeni isteyip duruyor. Hiç uyum sağlayamadım ben ona, o da beni pek
sevmezdi. Sürekli hatamı kollarcasına zayıf olduğum anları seçerdi. Bende onu
hiç uğraştırmaz devamlı ağına düşer, oradan bir hayli çıkamazdım. Bu süre
zarfında içime düşen tedirginlik ve bağırma ihtiyacı kendini ele vermişti ve
ben bir anda karşımdaki surata ağır ithamda bulunup onu devredışı yapmayı
başarabilmiştim. Halbuki istediğim sadece kafamdakileri biraz uzak tutma
ihtiyacıydı. İhtiyaçlarımı nasıl karşılayacağımı bilmediğimden her şeyi allak
bullak etmeyi seçerdim. İş böyle olunca durum daha da karışır ve ipin ucunu
diğerine bağlamakta bir hayli zorlanırdım. Ama olsun, Allah vermiş iki göz.
Hiçbir kusrum yok, düzeltmek zorundayım. Kafandaki gelgitler ve gönlündeki yorgunluk kusur olarak sayılmamakta.
Zaten akıllı kendini o çukura atmaz. Hangi
akıllı bile isteye deli olur ki?
Bakmakla görmenin farkını soluğuma çekeceğim dakikalarda yanımda
ki sinirli adam sigarasını püfür püfür gözüme sokuyor. Eksiliyorum, bir parça
daha koparıldığımı hissediyorum dalımdan. Gelgitlerimin tuzağına düşmemek için
gitmek istiyorum ona, sarılmak ve doyasıca sarmak. Fakat ardımda bir ses
kendimi tam etmem gerektiğini söylüyor. Bu sefer ona kanıp azıcık onun
sularında dinginleşiyorum. Ben dinginleşeyim derken adamı sigarasını çoktan
söndürmüş, kendiyle meşgul bir vaziyette buluyorum. Ne tam oluyorum ne de
eksiliyorum. Duvara çakılan sonsuz uzunluktaki çivi gibi bir işlem görmüyorum.
İki taraftanda kapı dışarı ediliyorum. Anlayacağın gelgitlerimin suratıma tükürmek
istiyorum. Bana kaybettirdikleri üstüne birde her gün aynı çelişkileri devam
ettiriyorlar. Şimdi ben kime küfür etmeliyim ? Beni sonuna kadar seveceğini
söyleyenlere mi, beni tanımakla beni anlamanın ayarsızlığında kalan gözleri mi,
içimde var olup sönen engelsiz şizofreniyi mi, dönemsel sevinçlerimin dönemsel
üzüntülerime pranga çekmesini mi ?
Söylesene Ben, ben kime küfür etmeliyim?
Yine baş başa kalıyorum kendimle. İçimde her türü barındıran
bir koronun şefi gibi bir şarkıdan ötekine geçiş yapıyorum. Bazı yerlerde ele
verirken zayıflıklarım kendini, bazı yerlerde şaha kaldırıyor gövdemi. Herkesin
iyisi ve kötüsü makul bir dengedeyken neden benim hep kötü özelliğimi ortaya
çıkarıyorlar diye sormadan edemiyorum. İnsanları bencil ve kaba buluyorum. Üstelik canına cam kırığı battığında
karşısındakinin ölüm fermanını hazırlayacak kadar da gururlu, kendine aşık.. Böyle
bir dünyada kafamın içindekileri dışarı çıkaramazken onlara kendimi nasıl
anlatacağımı irdeliyorum. Her cevapsız
kalışımda kırıcılıklarını arttırıyorlar, hemde benim kırıcı olduğumu
söyleyerek. Bu işte bir terslik
var.
Sorular soruları doğuruyor. Fakat cevaplar diğerinin
yaşamında akıyor. Gerçek ya bir diğerinin seçtiğindeyse ? Anlayacağın iki tarafta hayatın farklı yüzlerine bakıyor.
Capella..